Keloğlan ve Altın Balık
Bu Keloğlan masalı, kalbin zenginliğini ve gerçek mutluluğun dışsal şeylere değil, içsel değerlerimize dayandığını öğretiyor. Keloğlan’ın hikayesi, zenginliğin yalnızca maddiyatla değil, sevgiyle elde edileceğini anlatıyor.
Bir zamanlar, uzak bir köyde Keloğlan adında çok zeki, ama bir o kadar da fakir bir genç yaşarmış. Keloğlan, köyde herkesin akıllı olduğunu düşündüğü kadar, bazen de komik durumlarla karşılaşırmış. Her zaman sevgi dolu, neşeli ve yardımseverdi, ama zengin değildi.
Bir gün, Keloğlan bir yolculuğa çıkmaya karar vermiş. Düşünmüş, taşınmış, sonunda ormanın derinliklerine gitmeye karar vermiş. “Belki burada şansım döner,” demiş ve yola koyulmuş. Ormanda ilerlerken, birden göle varmış. Gölde altın rengi bir balık parlamaya başlamış. Keloğlan balığı dikkatlice izlerken, balık birden dile gelmiş.
“Merhaba Keloğlan! Ben bir altın balığım. Benimle bir dilek dilediğinde, sana bir isteğini yerine getirebilirim. Ama dikkat et, dileğini seçerken doğru karar ver!”
Keloğlan, şaşkın bir şekilde balığa bakarak, “Gerçekten mi? O zaman zengin olmak isterim!” demiş. Altın balık gülümsedi ve “Bunu yerine getirebilirim, ama gerçek zenginlik, her zaman paradan ibaret değildir. Gerçek zenginlik, kalbinin ne kadar zengin olduğudur!” demiş.
Keloğlan balığa teşekkür ederek yola devam etmiş. Ancak paralarla dolu bir dünya içinde mutlu olamayacağını düşünmeye başlamış. Zenginlik sadece paradan ibaret değilmiş. İnsanlar bazen kalbinin en derin yerlerinde zenginliklerini bulabilirlermiş. Bir süre sonra Keloğlan, köyüne geri dönmeye karar vermiş.
Köyde insanlarla birlikte gülerken, sevgisiyle kalbi zenginleşmiş ve herkesin sevgisini kazanmış. O günden sonra, Keloğlan köyde sadece zekası ve yardımseverliği ile değil, aynı zamanda kalbinin zenginliğiyle de tanınır olmuş.